Dünyanın birçok farklı inanç sisteminde yer alan Nuh Peygamber’in hikâyesi, yalnızca dini bir anlatı değil; aynı zamanda insanlık için umudu, sabrı ve yeniden doğuşu simgeleyen güçlü bir semboller bütünüdür. Bu hikâyenin en dokunaklı anlarından biri ise hiç kuşkusuz, güvercinin ağzında getirdiği taze bir zeytin dalıdır.
Allah, yeryüzündeki bozulmuşluğu ve kötülüğü gördüğünde büyük bir tufanla dünyayı temizlemeye karar verir. Sadece Nuh ve inananlar, Allah'In emriyle inşa ettikleri gemide kurtuluşa erer. Nuh, gemiye her hayvan türünden birer çifti ve ailesini alarak tufanı atlatır.
Kırk gün kırk gece süren bu büyük tufan, sonunda dinmeye başlar. Ancak dışarının güvenli olup olmadığını anlamak için Nuh, önce bir kuzgun, ardından bir güvercin salar.
Güvercin ilk seferinde geri döner; henüz kara yoktur. İkinci gönderilişinde ise ağzında taze bir zeytin dalı ile geri gelir. Bu küçük ama anlamlı işaret, suların çekildiğini ve yeryüzünde tekrar yaşam başladığını gösterir. Üçüncü gönderilişinde ise geri dönmez — artık karada yaşanabilir bir hayat vardır.
İşte bu küçük dal parçası, insanlık tarihinde yeniden doğuşun, barışın ve umudun sembolü haline gelir.
Zeytin ağacı, binlerce yıl boyunca Akdeniz kültürlerinde kutsal kabul edilmiş; bolluğu, bereketi ve sağlıkla özdeşleştirilmiştir. Güvercinin getirdiği zeytin dalı ise:
Bugün bile zeytin dalı ve beyaz güvercin birlikte barışın evrensel sembolü olarak kullanılır. Birleşmiş Milletler’in bayrağındaki zeytin dalları da bu anlamı taşır.
Kur’an-ı Kerim’de Nuh Tufanı detaylı şekilde anlatılır. Ancak güvercin ve zeytin dalı kısmı Kur’an’da geçmez. Bu detay daha çok Tevrat ve İncil kaynaklıdır. Buna rağmen İslam kültüründe de bu sembol zamanla yer edinmiştir ve özellikle zeytin ağacına ve zeytinyağına verilen değerle örtüşür.
Nuh’un tufanı, sadece bir felaketi değil, ardından gelen yenilenmeyi ve umudu anlatır. Güvercinin ağzında taşıdığı zeytin dalı ise insanlık tarihinde barışın ve ikinci şansın en sade ama en güçlü simgelerinden biri olarak kalmıştır.
Bugün zeytin ağacına baktığımızda, binlerce yıl öncesinden gelen bu hikâyeyi, doğaya ve yaşama duyulan umudu hatırlamamak mümkün değil.